Edit Template

Terörsüz Türkiye: Meseleye Hakikat Gözüyle Bakmak

Genel olarak bütün “Siyaset Bilimine Giriş” kitaplarının giriş kısmında “siyaset” teriminin tanımına bakıldığında üç aşağı beş yukarı şu cümlelerle karşılaşılmaktadır: Siyaset kelimesi Arapça’dan Türkçe’ye geçen bir kelime olup bu dilde “siyasa” şeklinde kullanılmaktadır. Sâsa kökünden (s-y-s kökünden) gelen siyâsa kelimesi yönetmek, eğitmek, yetiştirmek anlamına gelmektedir. Orijinal olarak bu kelime önce Bedevi toplumlarda hayvanların, özellikle de atların ve develerin terbiye edilmesi ve yetiştirilmesi için kullanılmış, atları tımar eden, yetiştiren, eğiten ve bakan kişiye de seyis adı verilmiştir. Siyaset kelimesi daha sonra şehirlerin ve insanların yönetimi anlamında kullanılmış ve bu bağlamda da insanları yönetme sanatını ifade etmiştir. Bu durumda siyaset, bir amaç veya prensip gereğince şehrin yönetilmesine ilişkin sanat anlamında değerlendirilmiştir. Siyaset kelimesinin eş anlamlısı olarak çokça tercih edilen “politika” kelimesi ise batı dillerinde kullanılmaktadır. İngilizcede “politics”, Fransızcada “politique”, İtalyancada “politica” olarak geçen politika sözcüğü, Antik Yunan’daki “polis”ten kök almıştır. Bu ise siyasi bir organizasyonun yönetilmesi yani genel olarak tüm vatandaşların, herkesi ilgilendiren kararların alınmasına ve akabinde de icra edilmesine katılması olarak anlaşılmaktadır. Anlam haritası yukarıda kısaca belirtilen “siyaset”in, kelime anlamının dışında, pratik karşılığına bakılacak olursa; birbirinden farklı ve rakip değer ve görüşlerin uzlaştırılmaya çalışıldığı, herhangi bir çatışma olasılığının önlendiği bir süreç olarak ifade edilmesi mümkündür. Uzlaşı ve çatışma boyutuyla ele alınan tanımların genel olarak oldukça fazla olduğu görülmekle birlikte “toplumun tümünü ilgilendiren ilişkileri son aşamada meşru bir güce dayanarak düzenleyen eylemler bütünü” olarak ifade edildiğini söylenebilir. Bu genel bilgiler etrafında siyaset, bir sorunu yani çatışmayı çözmeyi, bu çözüm için uzlaşıyı geliştirmeyi ve en nihayetinde bir de devlet gücünü dengeli boyutta kullanmayı gerektiren bir süreçtir. Bu bilimsel çerçeve doğrultusunda MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin siyaset tanımında; “Siyaset, aklın ve ahlakın rehberliğinde, hayatın ve hadiselerin önünü kapatan sis bulutlarının dağıtılması, bunun yanı sıra konjonktürel sorunların sürüklediği çıkmaz sokaklardan çıkabilme başarı ve becerisidir” bağlamının oldukça yerinde olduğu ifade edilmelidir. Bu tanım, içinde binlerce yıllık Türk-İslam devlet geleneğini ve medeniyetini barındıran pek çok siyaset tarifinin ortak noktası olan ‘siyasetin adalet, fazilet ve en nihayetinde ahlak ile bütünleşmesi’ni ortaya koymaktadır.   Siyaset kurumunun pek çok aktörü olmakla birlikte, birbirinden farklı düşünceleri ve bu düşünce etrafında ortaya konulan pratikleri ile bu sunuşu vatandaşa kabul ettirmeye çalışan siyasi partiler en temel aktör olarak değerlendirilmektedir. Kaldı ki işin bir diğer boyutu olan meşruiyet kazanma ve “iktidar olma” arzusu, siyasi partileri demokratik sistemde bir rekabet zeminine taşımaktadır. Bu rekabetin ölçüsü ve şiddeti ise devletin ortak paydası olan temel değerler çerçevesini aşmamalıdır. Öyle ise temel olarak siyasi partiler her ne kadar farklı düşünseler ve farklı pratik çözümler üretseler de ülkenin tamamını ilgilendiren her konuda bir araya gelebilmeli ve bu uzlaşının da mücadelesini verebilmelidirler. Bunun siyaset pratiğindeki en somut örneği yine MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin siyaset anlayışını ortaya koyduğu “Önce ülkem ve milletim sonra partim ve ben” ifadesinde görülmektedir. Bu değerlendirmeler ışığında, 1 Ekim 2024 tarihinde Sayın Devlet Bahçeli’nin bir siyasi sorumluluk alarak başlattığı ve izleyen süreçte bir devlet projesi halini alan “Terörsüz Türkiye Meselesi” önem arz eden bir gelişme olmuştur. Bu nokta, siyasi aktörler nazarında; bir tarafta devletin varlığı diğer tarafta milletin kabulü öte yanda ise siyasi tarafların uzlaşısını barındıran ve toplumsal uzlaşıyı sağlamak adına sorumlu siyaset anlayışıyla hareket etmek durumunda oldukları bir süreç olarak görülmelidir.  Bu yazı belirtilen temel noktalar açısından 1 Ekim tarihinden bugüne Türk siyaset kurumunda vatandaş nezdinde iktidar mücadelesi veren siyasi partilerin ya da siyaset profillerinin bu temel meseleye bakışlarını değerlendirmek adına kaleme alınmıştır. Ayrıca, meselenin öneminin günübirlik siyasi konulardan ya da ortalama herkesin fikir beyanında bulunduğu ve meseleye genel geçer hamaset nutuklarıyla katıldığı bir konu olmadığı ve söz konusu sürecin değerlendirilmesinde her şeyden önce ciddi bir bilgiye sahip olma gerçeğinin açıklığı bilinmelidir. Öyle ise her şeyden önce söz konusu Terörsüz Türkiye Süreci değerlendirilirken, bu değerlendirmeyi yapan bireylerin kim olduğu, konuya ne kadar hâkim olduğu, siyaset kurumundaki varlığını nasıl elde ettiği ve hangi yönde devam ettirdiği gibi temel pek çok boyut meseleyi merak edenler tarafından gözlenmelidir. Müşfik elin öyküsü… Öncelikle süreci tarih tarih değerlendirecek olursak; 1 Ekim 2024-Devlet Bahçeli’nin tarihi el uzatması Lider Devlet Bahçeli bu durumu 8 Ekim’de grup toplantısında; ”Uzattığım el, milli birlik ve kardeşliğimizin mesajıdır. Uzattığım el, İlk Meclis’in ve Sayın Cumhurbaşkanımızın isabetli sözlerinin meşale gibi yanan aydınlığıdır. Uzattığım el, gelin Türkiye partisi olun, gelin teröre cephe alın, gelin bin yıllık kardeşliğimizde kenetlenenin temenni ve teklifidir. Biz, gelişigüzel, keyfe keder, can sıkıntısından, anlık dürtülerle, dümenden ve düzenden el uzatmayız. Biz durduk yere el vermeyiz, öylesine yerimizden kalkıp da el sıkmanın merakına tevessül ve teşebbüs etmeyiz. DEM’e evvela düşen sorumluluk, uzanan bu samimi elin kıymet hükmünü anlaması, dahası Türkiye partisi olması yönünde bir eşik olarak algılayıp değerlendirmesidir. Türk ve Türkiye Yüzyılında sıfırlanmış terör ve bölücülük melanetinden sonra, aşımızı beraber taşıralım, işimizi birlikte artıralım, huzur ve güvenliğimizi el ele çoğaltalım, nitekim dünya genelinde Türkiye Cumhuriyeti’nin yer yüzü cenneti olmasını sağlayalım” şeklinde gayet açık olarak ortaya koymuştur. Söz konusu ifadede de görüldüğü üzere mesele tamamen günlük siyasi çıkarların ve hesapların tümüyle dışında, tamamen Türk ve Türkiye Yüzyılının inşasını mesele edinen ulvi bir siyasi hedef için gerçekleştirilen net bir eylemdir. Lider Devlet Bahçeli’nin sorumlu siyaset anlayışıyla başlattığı süreç her türlü dezenformasyona rağmen Cumhurbaşkanı tarafından da kabul görmüştür. Sayın Cumhurbaşkanının 10 Nisan 2025 tarihinde İmralı heyetini kabulü ile sürecin bir devlet politikası halini aldığı söylenebilir. Bu durumun devlet politikasına dönüşüp kısa sürede toplumsal kabul gördüğüne dair en somut gösterge ise “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu”naTBMM’de temsil edilen biri hariç bütün partilerin üye sunmasıdır. Yani temsili demokraside tüm toplumu karşılayan meclisin tamamı bu meselenin çözüme kavuşması için kurulan komisyona üye vermiştir. Öyle ise önemli bir diğer tarih de 18 Mayıs 2025’te yine Lider Devlet Bahçeli’nin teklifiyle mayası atılan “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu”nun kurulmasıdır. Görüldüğü üzere, Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu oldukça kurumsal ve şeffaf bir zeminde oluşmuştur ki gerek 5 Ağustos 2025 gerekse de 8 Ağustos 2025’teki birinci ve ikinci toplantılarda bu açık bir şekilde ortaya konmuştur. Bunların dışında, PKK’ya silah bırakma çağrısı, akabinde bu çağrının gereğinin yapılması, hatta silah bırakma aşamasının siyaset psikolojisi bakımından silahların yakılması gibi oldukça güçlü bir motif eşliğinde icra edilmesi gibi bir dizi dönemecin bulunduğu sürecin oldukça ciddi ve hassas bir şekilde yürütüldüğü görülmektedir. Şimdi, ismiyle müsemma Milli Dayanışma,